Mükemmellik Kavramı Üzerine
Kusursuzluğun Kusurlu Arayışı ve Geriye Kalan Anlamsızlık
Mükemmellik, insanoğlunun düşünsel ve duygusal serüveninde hep özel bir yer işgal etmiştir. Bu kavram, idealin, kusursuzluğun ve ulaşılamazın bir temsili olarak var olmuş, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir rehber niteliği taşımıştır. Ancak mükemmellik kavramının özü nedir? Kusurlu bir varlık olarak insanın bu kavrama olan ilgisi neyi ifade eder? Dahası, mükemmelliğe erişmek gerçekten arzu edilen bir hedef midir, yoksa varoluşun anlamını öldüren bir yanılsama mı?
Mükemmelliğin Özü
Felsefi açıdan mükemmellik, genellikle tamamlanmışlığı ve ideale erilmiş bir durumu ifade eder. Platon’un idealar dünyası, mükemmelliğin zamansız ve mekânsız bir formunu temsil ederken, Aristoteles mükemmelliği potansiyelin gerçekleşimi olarak tanımlar. Ancak her iki filozof da bu kavramın ulaşılabilirliği konusunda temkinlidir. Çünkü insan, dünyasal sınırlamalar ve kendi kusurluluğu ile bu ideallere ulaşamayacak bir yapıda yaratılmıştır. İnsan aklı bir sınıra sahiptir ve mükemmellik bu sınırın ötesindedir.
Mükemmellik kavramı, bu yüzden, insanın kendi eksiklikleri karşısındaki farkındalığının bir yansımasıdır. Kusurluluğunun bilincindeki insan, mükemmelliğe duyduğu arzuyla, kendini aşma ve daha iyisine ulaşma gayreti içinde olur. Fakat bu gayretin kendisi, insanoğlunun çelişkili doğasını ortaya koyar; çünkü varoluş kusurluluk üzerine inşa edilmiştir.Kusurlu Varoluşun Dinamiği
Kusurlu bir varlık olan insan, bu kusurluluğunu aşma çabasıyla mükemmelliğe yönelir. Ancak bu çaba, çoğu zaman trajik bir süreç haline gelir. Nietzsche’nin Üstinsan kavramı, bu trajediyi derinlemesine anlamamızı sağlar. Nietzsche, insanın kendi kusurluluğunu kabul ederek onu aşması gerektiğini söyler. Ancak bu aşma çabaları, mükemmelliği bir nihai hedef olarak gördüğümüzde boşa düşer; çünkü kusurluluk olmaksızın insan varoluşu anlamsız hale gelir.Kusurlar, ihtiyaçları doğurur ve bu ihtiyaçlar ise hayal kurmamıza, yeni şeyler tasarlamamıza ve varoluşumuzu yeniden şekillendirmemize olanak tanır. Kusursuz bir varoluş ise hayaller, arzular ve amaca yönelik çabalar için yer bırakmaz; çünkü gerek yoktur. Mükemmellik, her şeyin sona erdiği bir durumu temsil eder. İşte bu nedenle, mükemmellik arayışında insan kendi anlamını yok etme riski taşır.
Mükemmelliğe Erişmenin Amaçsızlığı
Bir an için mükemmelliğe ulaşıldığını hayal edelim. Bu, tüm hayallerin, arzuların ve hedeflerin sona ermesi ve artık onlara gerek olmayan saf bir durumda olmak anlamına gelir. Mükemmellik, varoluşun bir anlamı kalmadığı tamamen durağan bir durum yaratır. Hayatın dinamiği olan eksiklikler, tatminsizlikler ve bu eksiklikleri doldurma arayışları yok olur. Bu noktada insan, tüm çabalarının boşa çıktığını fark eder. Çünkü ortada çabalayacak bir şey kalmaz ve dolayısıyla da tatmin edilecek bir benlik için de konuşulamaz.Albert Camus’nün absürd felsefesi, bu durumun ironisini çarpıcı bir şekilde gösterir. Camus’ye göre insan, hayatın anlamını sorgulayan bir varlık olarak anlamsızlıkla yüzleşir. Ancak bu anlamsızlığı kabullenip yaşamaya devam etmek, insanoğlunun asıl zaferidir. Benzer bir şekilde, mükemmelliğe ulaşma hayalinin anlamsızlığını fark etmek ve bu arayışı bir oyun gibi görmek, insanoğlu için gerçek bir özgürleşme olabilir.
Varoluş, içinde acılarla birlikte gelir; bu acılar ise kusurlardır. İnsan hayatı boyunca bu varoluşun yükünü sırtında taşır. Aslında mükemmellik, insanın kendi kusurları karşısında duyduğu bir tepki olarak ortaya çıkar. İnsan kusurlarını kabul etmek istemez ve içten içe onlara sahip olsuğunu bildiği için kendinden tiksinir. Ancak bu tepki, kusurluluğun varoluşun bir parçası olduğu gerçeğini de içerir. Mükemmelliğe ulaşma arzusu, insanı harekete geçiren bir kuvvet olsa da, ulaşıldığı takdirde elde olan her şeyi, taşınan her amacı yok eden bir nihayettir. Bu nedenle mükemmellik arayışının kendisi anlamlı olsa da mükemmelliğe ulaşma amacı yanıltıcıdır.
Son tahlilde ise, insanı insan yapan kusurlarıdır ve mükemmellik bu kusurların yarattığı arayışlardır. Belki de mükemmellik, bir hedef değil, yolculuğun kendisini anlamlandıran bir illüzyondur. Bu şekilde düşünmek, mükemmelliği değil, kusurluluğumuzu kucaklamamızı sağlayabilir. Siz, siz olun mükemmel olmayın, hala hayatınızda bi anlam varken o anlam üzerine yoğunlaşın. Belki de mükemmel düzeyde bir kusura sahipsinizdir, kim bilir? Bunca çelişkinin içinde bir çelişki de bu olsun.
Sonuç olarak kusurluluk, insanın anlam arayışının, yaratıcılığın ve hayallerin kaynağıdır; mükemmellik ise bu dinamikleri boğan bir yanılsamadır. Rüya görmeyi, gerçeğe tercih etmek gibi kusurluyu da mükemmele tercih etmek akıl sağlığı açısından daha doğru olacaktır. Bütün varoluşsal acılarınıza son verebileceğinizi zannedebilirsiniz ama tüm bu sorunları çözdüğünüzde geriye sadece hayalden, amaçtan yoksun tekil anlamsızlıklar kalacaktır. Mükemmelliğin bir ödülü yoktur, sadece arayışının bi sonu vardır.