Ouroboros The Eternal Serpent

 

 

Ouroboros Nedir? | Kuyruğunu Yiyen Yılan

 



 

“Her şey gider, her şey geri gelir, sonrasızca döner varlık çarkı. Her şey ölür, her şey yine çiçeklenir; sonrasızca sürer varlık yılı.”

-Böyle Buyurdu Zerdüşt | Friedrich Nietzsche

 

 

 

 

Ouroboros Nedir?

  Ouroboros en temel anlamıyla öz yaratımı temsil eder. Kendini yiyen ve yeniden yaratan, sürekli yaratım ve yokedim döngüleri içerisinde olan yılan, hayatın ve varoluşun bizatihi kendisini ifade eder. Yani maddi ve manevi tüm evrenin, tüm varoluşun yegane sembolüdür. Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan ya da ejderha figürüyle sembolize edilen ouroboros sembolünü anlamanın ötesinde idrak etmek için hep birlikte sembolün köklerine ineceğiz. O nedenle bu yazı sadece okunup yazıdan bir şeyler çıkartılacak, “anlaşılacak” bir yazı değil, sembolizmi özümseme ve sembolleri yorumlama konusunda bir uygulama içerecek.

  Ouroboros ya da kendi kuyruğunu yiyen yılan sembolünün tam manasıyla neyi ifade ettiğini anladığınızda neden bu sembolün tarih boyunca neredeyse tüm medeniyetlerce kullanıldığını da idrak edeceksiniz. Yılan sembolizmi genlerimize işlemiş çok derin anlamlar içerir. Belki yılan korkumuz da bu genlerimizdeki bilgilerden kaynaklıdır. Ne de olsa cennetten kovulma sebebimiz bilgi ağacına dolanmış bir yılanın bizi ayartmasıydı…


Kendi Kuyruğunu Yiyen Yılan

  Kendini yiyen yılan ya da ouroboros sembolünün neyi temsil ettiğini anlamak için ansiklopedi karıştırmanıza gerek yok. Yapmanız gereken sadece sembolü incelemek ve sembolü bir video gibi hayal gücünüzle oynatmak. Yılanın kendi kuyruğunu yemeye başladığını görüyorsunuz. Bu eylemi devam ettirin ve zihninizde oluşan kavramları toplayın.

  Zihin önce sorular üretmeye başlar. “Yılan neden kendi kuyruğunu yiyor, bu çok saçma ve biraz da rahatsız edici…

 




Ouroboros Sembolü  

  Yılan kendi kuyruğunu neden yer diye düşünmeye başladığımızda cevapların da gelmesine izin vermeniz gerekir. Çünkü cevaplar gelecektir. Sadece açık fikirli olmak ve ön yargılardan arınmış olmak gerekiyor. Yılan kendi kuyruğunu yediğine göre başka yiyecek bir şey yok demektir. Yılan kendisi ile beslenmektedir. Mesela cevaplardan biri bu olabilir fakat tek cevap değildir. Eminim herkes kendince başka cevaplar bulacaktır ve sembolizmin güzel yanı da budur. Asla tek bir cevabın olmaması… O nedenle sembolizm canlıdır. Her zaman güncellenir.

Video oynamaya devam ediyor… Yılan kendi kuyruğunu yemeye devam ettikçe aklımıza şu soru geliyor: “Yenilen kuyruk yılanın içinde ne oluyor?”

 

 


  Yılanlarla ilgili belgesellerden öğrendiğimiz bir şey neredeyse her şeyi yiyebilmeleridir. Bir timsahı dahi yerler. Sindirim sistemleri çok güçlü bir aside sahiptir ve her şeyi eritip sindirebilirler. Kendi türlerini de yiyen yılanların kendi kuyruklarının bu asitten sağ kurtulamayacağı barizdir. Kuyruk yok olmayacak fakat dönüşecektir. Anahtar kelimemiz bu: Dönüşüm

  Video sona yaklaştıkça kafa karışıklığımız artar: “Yılan kendisini nereye kadar yiyebilir?” Bir an gelecek ve yılanın dişleri kendi kafasının hemen arkasına ulaşacak. Hatta gözlerine değecek… Bu esnada tüm bedeni kendi asidinde sindirilmiş olacak. Bedeni artık enerjiye dönüşmüş olacak ve kendi kafasını da yemeye kalktığında videoyu daha da ileri sararsak yılan bir nevi yok olacak. Geriye sadece enerji bırakmış olacak fakat o enerjisini bile kendi içinde tutacak.

 

  Videoyu böyle yorumlamak zorunda değilsiniz. Üzerine düşünerek daha da derin manalara ulaşabilirsiniz.

 




  Şimdi gelelim teknik bilgiye… Ouroboros yılanı sembolünün kökleri milattan önce 14. yüzyıla kadar gidiyor. Literatürdeki ilk kullanımına antik mısır cenaze ritüellerinde kullanılan yazıtlarda rastlanıyor. Bu yazıtlar cenaze törenlerinde ölen kişinin ruhunun sonraki yaşamında korunmasına yardımcı olmak için okunuyordu. Özellikle Tutankhamen’in mezar yazıtlarında iki adet kendi kuyruğunu yiyen yılan figürüne rastlanıyor. Yazıtlara göre bunlardan biri güneş tanrısı Ra’yı diğeri de yeraltı tanrısı Osirisi temsil ediyor.

  Söz konusu figürler tam da Ra ile Osiris’in birleşme anında ortaya çıkıyor. Yine yazıtta yazanlara göre bu birleşmiş Ra ve Osiris figürü zamanın başlangıcı ve sonunu temsil ediyor. Bir başka antik mısır yazıtında ise bu sembol, düzen içindeki dünyayı çevreleyen kaosu temsil ediyor. Fakat bu öyle bir kaos ki, dünyanın periyodik yenilenmesiyle direkt ilişki içerisinde.

 



  Sembol antik Yunan literatürü tarafından da benimseniyor. Nitekim mitoloji meraklıları buna şaşırmayacaktır çünkü tüm antik Yunan felsefesi antik Mısır’ın karbon kopyasıdır. Eflatun (Platon) “Timaeus” eserinde ouroborostan şöyle bahseder:

  “Evrendeki ilk yaşayan şey kendi kendini yiyen sirküler bir varlıktır. Ölümsüz, mükemmel olarak oluşturulmuş bir hayvan… Yaşayan varlığın, onun dışında görülecek hiçbir şey kalmadığında göze ihtiyacı kalmamıştı; ya da duyulacak hiçbir şey olmadığında kulağa… Solunacak, etrafını çevreleyen bir hava yoktu; ya da besinini almasını ve sindirdiklerinden kurtulmasını sağlayabilecek olan organların bir kullanımı olamazdı, çünkü ondan çıkan veya içine giren bir şey yoktu: bu yüzden onun dışında bir şey de yoktu. Yaratılışındaki tasarım nedeniyle, kendi artığı onun besinini sağlıyor, bütün yaptığı ya da çektiği acı kendi içinde, kendi tarafından meydana getiriliyordu. Şunu anlamış olan yaratıcı için kendi kendine yeten bir varlık, hiçbir eksiği olmayandan çok daha mükemmel olacaktı, ve hiçbir şeyi almaya ya da kendini herhangi birine karşı savunmaya ihtiyacı olmayacağından, yaratıcı ona el vermenin gerekli olmadığını düşündü, ya da ayak ya da tüm yürüme aparatını; ama onun küresel formuna uyan hareket ona tahsis edilmişti, akla ve zekaya en çok uygun olan 7 tanenin hepsi olarak; aynı tarzda ve aynı nokta üzerinde, kendi limitleri dahilinde bir daire içinde dönerek hareket etmesi için yapılmıştı. Ama diğer altı hareket ondan alındı ve o sapmalarına dahil olamayacak şekilde yapılmıştı. Ve bu sirküler hareket ayağa ihtiyaç duymadığından, evren ayaksız ve elsiz yaratılmıştı.”

 


 

  Ouroboros simya literatüründe genellikle iki tane ejderhanın birbirlerinin kuyruğunu yemesi olarak resmedilir. Antik mısırdaki ilk kullanımına paralel olarak burada sembolize edilen şey zıtlıkların birbirlerini tamamlaması yani bir nevi ying yang sembolüdür. Simya sanatına göre en büyük çalışma insanın kendisiyle olan çalışmadır. İnsanın kendi üzerinde simya gerçekleştirebilmesi, dönüşüm yaratması için gölge yanıyla etkileşime girmeli ve tıpkı Ra ve Osiris’in birleşmesi gibi kendi içinde gölge yanını özümsemeliydi. (Bkz: Karanlık Yan, İrade & Erginlenme yazısı) Böylece ouroborosun kendi kuyruğunu yemesini aynı zamanda kendi maddi ve manevi, iyi ve kötü, iç ve dış gibi tüm zıt kutuplarını birleştirme çabası olarak da yorumlayabiliriz.

Sembol pek çok felsefik ekol tarafından benimsendiği gibi doğu mistisizminde de yer almıştır. İkinci yüzyılda yaşayan Yoga Kundalini Upanishad’a göre: “Kutsal güç, genç bir lotus’un gövdesi gibi parlar, bir yılan gibi, kendi üzerine sarmalanmış, ağzında kuyruğunu tutarak ve yarı uyur halde bedeninin dibinde uzanarak dinlenir.”

Kundalini enerjisi denilen enerjinin bedende kuyruk sokumunda olduğuna inanılır ve uyuyan bir yılanla sembolize edilir. “Kundalini uyanışı” tabiri de buradan gelir. Bu enerji uyandığında insanın pek çok doğaüstü melekeler kazanacağına ya da aydınlanma deneyimi yaşayacağına inanılır. Aslen iki yılan vardır, yılanlardan biri kök çakradayken diğeri taç çakradan yani başın üstünden bedene girer. Bu iki yılan birleştiğinde insanın ilahi döngüsünü tamamladığına inanılır. Enerji ile ilgilenen okurlar bu iki enerjinin evrensel enerji ve bio enerji olduğunu fark edeceklerdir. Tesadüfe bakın ki tarihteki (keşfedilen) ilk yazılı eser olan Gılgamış Destanı’nda da iki yılandan bahsedilir. Bu iki yılan yüzünden Gılgamış ölümsüzlük otunu kaybetmiş fakat ölümsüz olmaya dair çok değerli bir öğreti almıştır. Yine tesadüfe bakın ki sırf bu hikaye nedeniyle tıbbın sembolü bir çubuğa sarılı iki yılandır (kadüse).

 





    

Görüldüğü üzere sembolizm sonsuz kola sahip bir ağaç gibidir. Hayat ağacının dalları misal her sembol başka bir yaratıma götürür bizi. Semboller üzerine düşündükçe zihnimizde dünyayı hatta kainatı dolaşırız fakat dönüp geldiğimiz yer yine kendimizizdir. Her şey insana çıkar çünkü her şey insanın kendi gözleminden, kendini gözleminden ibarettir…


  Ouroboros ya da başka semboller üzerine derinlemesine düşünülebilir ve belki de hayatınızda onlara dair izler bulabilirsiniz. Dahası kendinizi anlayabilir, kendi yılanlarınızı birleştirebilir, dönüşümünüzü başlatabilir, zamanın ötesine geçebilirsiniz.


 


Yorumlar